top of page

Nesiller Arası Travma: Görünmeyen Mirasın İzleri

  • Yazarın fotoğrafı: Burcu Çetin Şeker
    Burcu Çetin Şeker
  • 14 May
  • 2 dakikada okunur


Travma, yalnızca bireyin kendi yaşantılarıyla sınırlı kalmayabilir; kimi zaman bir kuşağın yaşadığı acı, kayıp ya da bastırılmış duygular, sonraki nesillerin ruhsal yapısını da derinden etkiler. Bu olgu, "nesiller arası travma" ya da "kuşaklar arası travma aktarımı" olarak adlandırılır. Giderek artan bilimsel çalışmalar, travmanın yalnızca psikolojik değil, biyolojik yollarla da aktarılabileceğini göstermektedir. Peki, bize ait olmadığını hissettiğimiz bazı ağır duyguların, geçmişin gölgesinden geliyor olabileceğini hiç düşündük mü?


Travmanın Genetik İzleri

Epigenetik araştırmalar, travmanın yalnızca psikolojik düzlemde kalmadığını, DNA düzeyinde izler bırakabildiğini ortaya koymuştur. Bu bulgular, travmatik yaşantıların gen ekspresyonunu etkileyerek bir sonraki nesilde belirli duygu durum bozukluklarına zemin hazırlayabileceğini göstermektedir. Örneğin, savaş, soykırım, göç gibi kolektif travmaların ardından gelen kuşaklarda kaygı bozuklukları, güvensizlik ve aidiyet sorunları daha yaygın gözlemlenmektedir.


Aktarımın Psikolojik Yüzü: Duygusal Miras

Nesiller arası travma aktarımı yalnızca genetik yollarla değil, aile içindeki ilişkiler ve duygusal etkileşimlerle de şekillenir. Çocuklar, ebeveynlerinin duygusal ifadelerini, korkularını, bastırmalarını ve çatışmalarını fark eder ve bunlara anlamlar yükler. Kimi zaman açıkça konuşulmayan ama evin atmosferine sinmiş kaygılar, utançlar ya da yaslar; çocuğun iç dünyasında bir yankı bulur.

Özellikle aile içinde bastırılan ya da konuşulmamış travmalar, "adı konulamayan" bir yük haline gelir. Çocuk, bu duyguların kendisine ait olmadığını hissedebilir ama onların etkisinden de kurtulamaz. Terapötik süreçte sıklıkla "Bu duygu sanki bana ait değil, bana yüklenmiş gibi" ifadeleriyle karşılaşılır.


Aile Hikayesi: Sessiz Tanıklarımız

Bir bireyin psikolojik yapısını anlamak için sadece kendi çocukluk öyküsüne değil; ebeveynlerinin, hatta büyük ebeveynlerinin yaşantılarına da bakmak gerekir. Annenin hamilelik sürecinde yaşadığı ruhsal durum, çocuğun duygusal gelişimini etkileyebilir. Örneğin, istenmeyen bir gebelik sonucu dünyaya gelen bir çocuk, "reddedilme" ya da "istenmeme" hissini derinlerinde taşıyabilir.

Benzer şekilde, ebeveynin kendi çocukluğunda yaşadığı ihmal ya da istismar deneyimleri, farkında olmadan kendi ebeveynlik tarzına yansıyabilir. Böylece duygusal yaralar, kuşaktan kuşağa aktarılmaya devam eder.


İyileşme Mümkün mü?

Nesiller arası travmanın etkilerinden kurtulmak mümkündür. Bunun için ilk adım, farkındalık geliştirmektir. Bireyin kendi duygusal örüntülerini anlaması, bu duyguların hangi yaşantılara dayandığını keşfetmesi, dönüşüm sürecini başlatır. Terapi, bu süreçte hem bireyin kendi travmalarıyla yüzleşmesine hem de ailesel mirasını anlamlandırmasına yardımcı olur.

Duygusal bağlarımızı ve içsel kalıplarımızı sorgulamak, yalnızca kendimizi değil, bizden sonraki kuşakları da iyileştirme gücüne sahiptir. Travmalarımızla yüzleşmek; geçmişin yükünü geleceğe taşımamak için en güçlü adımdır.

 
 
 

Comments


bottom of page